28 Temmuz 2024 Pazar

Ben Şimdi Ölmedim

- Meçhul bir Ömer'e.

Bir şiirin hikayesi, şiir yazılırken anlatılmaya başlar. Şiirle beraber hikaye yazılır.


Ben şimdi ölmedim. Her istediğim gün ölmek elimden gelirdi. Ölürdüm isteseydim uyandığım her sabah.
Güneş soğuk gelirdi. Işıklarını ben ısıtırdım. Buzu çözülen toprağın yapraklarını ben kuruturdum. Yorganın altında kardeşim ışık olmayana sığınırdı ben ise ışığa dayanırdım gözlerim sımsıkı kapalı. Kurumuş çam kozalağı düşer de toprağa, çarpışını duyardım, her yanım ağır. Annemin kalbine çarpan kurşun, her akşam yastığıma koyduğum başımdan, kulağımdan geçerdi. Kurşundan kurtulamazdım, çılgınca bir rüyaya koşardım, küçük bir avucun içine hapsederdim öfkeli sesleri ki yine de taşardı. Kardeşim uyanmasın, yorganı üşümesin, yastığı itmesin başını dışarıya.
Ben yeni girmedim mezara. Fark etsem de yaşamayı, ölümü hep bildim. Bir ses yitti, yankısı hala titreşirdi. Nereden gelir sesin titreşimi? Kulaklarını kapatırdım kardeşimin, titreşim ona musallat olmasın, esir almasın derken, beraber kelepçelenirdik sese. Odalardan sızan fısıltılar - gizli sesler diyesim gelir- bahçeyi, evi, şehri saran, nereden geldiği belli olmayan; titreşimlerdir.
Çayı severdim. Şeker atardım, bisküvi batırırdım, yumuşayınca yerdim, süte ekmek doğrardım. Gözlerimi diker ellerimin işleyişini hayretle izlerdim. Bir dal parçasını dikenlerinden, yapraklarından temizlerdim, kabuğunu soyardım pürüzü kalmayıncaya kadar.
Yürürken taşlara tekme atardım. Sopam ile vızıldayan sinekleri, arıları kovalardım. Sineğin, arının sesi kurşun sesi gibi gelirdi. Vızıltıları kurşun vızıltısıydı. Çok küçüktüm. Kapalı bir kapı ve kurşun vızıltısı ile ben. Görmedim kurşunu, ete girişi, kemiği kırışının çıtırtısı ve yavaşça sesin sönümlenmesi. Artık kafamın içinde, kurşunun çarptığı duvarlardaki yankısı. Sekişini dinlerim ve yavaşça uzaklaşmasını.
Benim hikayem ölümümle başladı. Bir kadının göğsünden yayılan kanın akışıydı, başkasının ölümündeydi kendi ölümüm.
Ayakkabılarımız vardı, yalnızca bayramlarda giydiğimiz. El öpmelerimiz eksik kalırdı, bayram harçlıklarımız fazla. Baklavalar tabaklardaydı, yiyen ninem değil, çayı getiren annem değil. Bayramlar bir ölü gömme merasimi. Ne bilirdim, ne görürdüm annemin mezar taşını, bazen rüyalarıma gelirdi baş ucundaki sürgünleri kurumuş zeytin ağacı. Zeytin ağacı ile konuşurdum. Bana ondan haber verirdi, köklerinden aldıkları. Bir duamı beklermiş, öyle derdi zeytin, uyanır ona dua yollardım, ellerimi açıp sonra yüzüme sürerdim bir çocuğun özlemiyle.
Ne zaman vardım kendimin farkına? Varabilmiş miydim? O da meçhul. Bir ölü çocuktum ve o kadardım, adımı unutmak isterdim.
Bir şeyler demesinler bana. Kurşun geçerken kalbinden; değil de çıkarken, onu terk ederken kurşun, o zaman öldü. Bir kez mezarının başında yüzünü hatırlamadan yürüdüm, el ele tutuşmuştuk kardeşimle, o "neresi burası" derken. Şaşkındım. Biri eksikti etrafımızda. Arayıp duruyordum ancak neyi aradığımı bilmeden, neyi göreceğimi düşünmeden uzaklarla yakınlarla bir saklambaç oyunun içindeydim; dedemin ıslak gözleri.
Bir büyük boşluk var o mezardan kendi mezarıma. Neler sığmış o aralığa sanki on beş yıl değil de bir çağ. Boyum uzamış, içim boşalmış, kanım çekilmiş ayaklarımı sürümüşüm de derin izler bırakmışım geçmediğim yollara.
Adımı unutmak istiyorum. O ad bana ait değil, birilerinin damgası, birilerinin hatırası. Onların geçmişlerinin izleri benim üzerimde sürdürüyor var oluşlarını. Ben kendim olmaktan çok adı bana verilenin geçmişine dönüşüyorum. Beni ona benzetiyorlar, benden onun gibi olmamı istiyorlar. Biraz saygım bile kalmadı kendime, başkasına olduğu kadar.
Adımı unutmak istiyorum. Adsız kendim olmak istiyorum. Mezar taşıma bir isim yazılmasın istiyorum, ne doğum ne ölüm tarihi ne ruhuma bir Fatiha. Yazarlarsa eğer tek dileğim kardan, rüzgardan, güneş ve yağmurdan; çabuk silsinler harflerimi, kimliğimden arınayım. Ölümüm babamın benden kurtuluşu olsun, anneme yürürken.
Bilerek öldüm, bilerek öldük ikimiz. Öleceğimi biliyordum. selam söyledim benden uzak olanlara, benden uzaklaşmış bütün yakınlarıma. Son kez hatırlattım kendimi onlara. "Ben vardım," dedim, "haberiniz olsun, biriniz bile sarmadınız beni, aramadınız ama olsun, ölümüm hem sizin için en iyisi, artık düşünmezsiniz gerisini."
Yatmak, ağır yorganı tamamen üzerine çekmektir. Yorgansız uyku olmaz, sesleri tutar, içeri almaz, olanı dışarı bırakmaz. Yorgan uyumak demektir.
Kim hatırlayacak beni bundan sonra? Beni gömdüler, yorganmışcasına toprak attılar üzerime. Annemi ben gömdüm, babamsa beni. Bir kaç akraba, bir kaç arkadaş. Onlar da hatırlarsa bir kaç gün, bir kaç hafta.
Son anım silindiğinde birilerinin anılarından; ben de silinmiş olacağım, unutulacağım. Kendim bile olmayacağım. Bir adın sahibi, onun anıları olmaktan çıkacağım.
İsimsiz biri olarak kendimin silinişi anılarımın unutuluşu ile bir.
27.07.2024

Hiç yorum yok:

Ben Şimdi Ölmedim

- Meçhul bir Ömer'e. Bir şiirin hikayesi, şiir yazılırken anlatılmaya başlar. Şiirle beraber hikaye yazılır. Ben şimdi ölmedim. Her iste...