10 Eylül 2023 Pazar

Sana neyi anlatayım Gölgem?

Diz boyu karla cebelleşirken dondu ayak parmaklarım.

Sana neyi anlatayım Gölgem?

Sarı neon ışıkları ile boyanmış cadde. Kavşaklarda ateşlenen kar yığınları. Telaşlı nefesler.

Çakmak gazı doldurucuları, seyyar saat tamircileri, gazete dağıtıcıları, kağıt mendil satıcıları, sakat dilencilerle birlikte uzun otobüs kuyruklarını sırtında taşıyan büyük meydanlar; daha da yüklerinin artmasından yorulmuşlar... Gözleri ağlamaktan şişmiş bir çocuk gibi eriyip giden, çarkların dişlileri arasında sıkışıp kalan kalabalıklar, vitrin alevleri, kaldırımlara sığdırılmaya uğraşılan kaçak gezmeler.

Otobüs kuyruklarında titreyen bacaklar, zıplayan ayaklar, boşalan ve sonra tekrar dolup giden otobüsler ve otobüslerini bekleyen yolcular.

Akşam alacasında gölgelenen göz çukurlarının gizledikleri yorgunluklar, beklentilerin gerçekleşmemesinin yüz kasılmaları.

Sıkış sıkış dolan otobüsler...

Şöyle bir sarsıntıyla içindekileri yerleştiren otobüsün sarsakça kalkışı. Tekerleklerin kardaki patinajı. Motorun boğulması. Sokaklar akşamın solgunluğu içinde kararmışlar.

Yavaş yavaş, durak durak boşalıyor otobüs. Son durakta çil yavrusu gibi dağılan yolcular. Her biri hızla ve neredeyse koşarak ve soğuktan değil insanlardan, işlerinden değil kendilerinden kaçarak evlerine gidiyorlar.

Ama benim gidecek bir evim yok. Beni bekleyen sıcak bir soba, ılık bir oda yok...

Beni bekleyen sen Gölgem, ama ışığın bile yok.

Mezarlık duvarı boyunca ilerledim. Uzun selviler salınıyor ve hışırdıyor.

Üzerindeki donmuş karın kristalleri ayın ve sokağın her gece yorulmadan, bıkmadan ölgünce akan huzmelerini kırıyorlar gözlerimde... Bir, gece fener alayı başladı akşamın alacasında. Yalnızca kendi ayak seslerim eşlik ediyor bana, fenerimin alayına. Her yan beyaz yorganın altında titriyor.

Elimde evin anahtarı. Apartmana girdim. Küf ve yemek kokularının kapladığı merdiven boşluklarından çıktım. İçeri girdim.

Geldiğimde hep kaldığım dip odaya gittim. Evde kimse yoktu. Benim usulca sessizce, kendimi unutabileceğim tek yerdi o dip oda. Ayakkabılarımı çıkardım ve ayaklarıma sığmayan, topuklarımı dışarıda bırakan terlikleri giydim.

Odaya sürüdüm gölgem seni ardımdan.

Bana aldıran kimse yoktu... Kimselerin hayatında değildim, hayatım kimselerin hayatına değmiyordu batarcasına. Hayatım yoktu.

Zamana aldıran yoktu. Zaman yoktu. Donmuş ve karla kaplanmıştı zamanın üstü.

Dumanı tüten çıkıntılar yoktu. Buğulanmış camlar yoktu. Sıcak yoktu. Yalnızca buz vardı, kapının dışında, caddenin üstünde, sokağın köşesinde, duvarın dibinde. Işık, perde, perde aralığından bakan gözler yoktu. Yan tarafta bir yarım yapı, yarımlığı, yalnızlığını bağrına basıyordu. Tuğlalar morarmıştı, onları avutacak, giydirecek, süsleyecek sıvalar yoktu.

Çöktü gece birden ve yutuverdi.

Ateş yoktu. Çeşmeler donmuş, sular yoktu...

Yoklukların en büyüğü, gölgeler yoktu. Gölgelere sığınmış yerler yoktu, her şey havada asılı kalmıştı. Soğuk, kar, ağırlıkları soğurmuş, ağırlıksız kalmıştı evren.

“Ad önemli değil” diyordu bir filme oyuncunun biri, “gülün adını başka koysaydın, o ne çürür ne de kokmaz olurdu.”

Adları ayıkladım. Ama hiçbir ad tutmadı rüyamdan çıkıp geliveren yüzü.

Bana sen serserisin, dediler. Başıbozuk olduğum yüzüme haykırıldı, şahidimsin Gölgem.

Ne mutlu oldum.

Bu sıfatlar bana, bugüne değin yaşadıklarımın, en güzel yorgunluklarımın anlamını hissettirdi. Uykusuz gecelerime değerler katıldı. Onları salıveriyorum karanlıklara, en dingin, en barışık ve kendine en yakın olmalara. En umarsız düşlerin sevgililerine takılan örümcek ağlarını temizliyorum. Arınmış bir ruh sunacağım bana kol açışlarını esirgemeyenlere. Sana bir de Gölgem.

Mutluyum şimdi. Soğukta, o dip odadayım, yayları gıcırdayan somyanın üstünde üst üste battaniyelerin altında, yerdeki elektrik ocağının kızarttığı tavana bakarken, ağzımdan çıkan buharlar havada asılı kalırken.

Gecelerimin yalnızlık yüklü dakikalarında, saniyelerinde bir senleyim Gölgem, bir de kafamın içinde dönüp duran düşüncelerin, hayallerin, kavgaların, korkuların kelimelere dönüşünün ıstırabındaki sancıyla.

Hiç yorum yok:

Bir Bildiri Hakkında

Tarih: 09.12.2023 Yazar: Zühtü Kayalı LUDWİG WİTTGENSTEİN VE MANTIKSAL FELSEFE İNCELEMELERİ (TRACTATUS) LUDWIG WITTGENSTEIN AND LOGIC PHILOS...