25 Eylül 2020 Cuma

yüz

bir bahar yorgunluğunda 
odama şarkılar dökülüyor radyodan 
kimseler yok odamda 
şarkılar kulaksız kalmış 
çerçevelerinde resimler ağırlıksız yalnızlıklarından

iş olsun diye kapatıp gözlerimi 

bir yüz çiziyorum yattığım yerden 
önce bir oval yuvarlak çenesini şekillendiriyorum 
köşeli ve güçlü bir çene 
hafif bir gamze yerleştiriyorum dudaklar kalın ve dolgun 
alt dudağa biraz hüzün kıvrımı 
burunla üst dudak arası geniş 
dudakların iki yanına uzun birer çizgi atıyorum 
bir taraf gülmenin oynaklığına sahip 
diğeri kaskatı donmuş acıdan 
yanaklara belli belirsiz oyuklar  uçuk izleri 
çıkmış elmacık kemikleri üstlerindeki derileri sarkık yapıyorum 
burun kemikli ve uzun yay gibi kıvrık değil 
kemer kısmı geniş ve düz 
gözlerle birleşen yerlerde derin oyuklar var 
gözyaşlarının biçimlendirdiği 
kısılmış bir çift göz karası neredeyse beyazını kaplamış 
kirpikler gölgeleştiriyor göz bebeklerinin parlaklıklarını 
altları akşamdan kalmanın torbaları 
yükleri yorgunluk ve uykusuzluk 
kaşlar yolunmuş uçları kıvrılmış 
kaşlar arası açık bir tek tüy yok 
üç derin çizgi taçlandırmış o boşluğu 
geniş bir alın çiziyorum 
şakaklardaki saçlar dökülmüş 
damarların seğirmesi görülüyor 
alında derin çizgiler okunacak 
bir yazı yazmıyorum 
saçlar aklaşmış yer yer kuzgun siyahı 
kulaklar kafaya yapışık meme uçları büyük

bir yüz çiziyorum yattığım yerden 
sonra boyuyorum yüzü 
kanı çekilmiş bir sarı sürüyorum geniş alanlara 
beyazlaşmış dudakları pembeyle işliyorum 
burnun gölgesini koyulaştırıyorum 
karanlıkla yüze hareket vermem gerekiyor 
döndürüyorum profilden birkaç rötuş 
arkasına geçiyorum biraz saç döküyorum 
enselere serpiyorum çıkıntılara 
saç kıran olmuş yara yerlerini örtüyorum 
döndürüyorum 
diğer tarafa ufak bir kesiğe dikişler atıyorum 
kanamayı kesiyorum 
mavileşiyor dikiş yerleri 
demiryolları traversler döşüyorum iplik iplik 
başını bir o yana yaslıyorum bir bu yana 
arkaya doğru kaldırıyorum başı 
bir adem elması yerleştiriyorum büyükçe gırtlağa 
çenenin altına bir apse şişliği ekliyorum 
baş parmak boğumu kadar bademcikler belli oluyor

açıp gözlerimi kör edici bir ışık sürüyorum 
güneşten alıp gözlere 
sonra tekrar yumuyorum gözlerimi 
“dur dünya ondadır” diyen bir şarkı 
yaban dillerden noktayı koyuyor yüze 
sönüyor nefret 
dönüyor hasret ertesi güne

bir bahar yorgunluğumda odama 
akşam dökülüyor pencereden 
kimseler yok odamda 
giysiler bedensiz kalmış 
duvarlarda gölgeler ağırlıksız gün ışıklarından

sonra yüzü soyuyorum yavaş yavaş 
önce derileri yüzüyorum yanık bronz boyalı sarkık gergin 
beyaz kanlı dokular damarlar 
ahtapotun kolları gibi sarmış 
tüm yüzeyleri 
dudakları kaldırıyorum 
eti çekilmiş dişler dökülüyor 
elmacık kemiklerinden boşluklar oluşuyor 
sallanıyor çene 
gözler içeri kaçıyor 
sonra buharlaşıp uçuyor kovuklarından 
alnın kemiği apaçık parlıyor 
burun boşluğundan fırtınaların homurtusu 
bir kafatası kalıyor elimde 
o öpülesi yüz yok artık 
arınmış süslerinden bir maske duruyor ortada 
kumulların süpürüp aşındırdığı bir çorak yamaç 
gözlerimde gerçeği görüyorum 
insan derisiyle kaplanmış yok oluşu

Hiç yorum yok:

Ben Şimdi Ölmedim

- Meçhul bir Ömer'e. Bir şiirin hikayesi, şiir yazılırken anlatılmaya başlar. Şiirle beraber hikaye yazılır. Ben şimdi ölmedim. Her iste...