İşte o anların aralarında gezen bir hayalete benzersin sen. Çekip gitmeyen, dolaşan her bir şeye dokunan sürtünüp geçen. Senin bedenine hazzı şırınga edebilsem kurtulacağım senden ama o haz senin için ben değil miyim? Beynine soru işaretleri gömebilsem ama o soru işaretlerini nereye nasıl koyacağını ben bile bilemiyorsam? Sana eğretilemeler dayatmalıyım. Ama kendi mecazında ben kaybolmuşsam? Paylaşılmayan umut bayat ekmek gibidir; bin kırıntıya bölünür bir dokunuşta, senin beni kırıntıladığın gibi.
Akşamların öksesine takılan yusufçuklara derdini anlatamıyorsan susmaktan başka umarın kalmamıştır.
Kalmadı.
Susuyorum.
Sana sözlerim, bir yaprak dökümü mevsimidir yüreğimin. Genliği daralan periyotların kısırlığından tek kurtuluşumdu oysa kelimeler. Açılmak, savrulmak yalnızca bir boşluğa eşlik etti.
Her akşam yollarda yeşeren topraklara ve beyaza kesen ağaçlara selamım sessizce ulaşıyor, gölgemden gölgelerle. Yürüyorum ya benim gölgem bir ağacın gölgesine değiyor, gölgemin selamı ağacın gölgesine selam oluyor, ben ağaca selam oluyorum sonra. Sonra ağacın selamı gölgesinden benim gölgeme selam oluyor, ağaç bana selam oluyor sonra. Zorlanan sınırlar yok. Yalnızca gölgelerden gölgelere geçişler var bir selam kolaylığında. Paramparça olan yok, parçalanan zihinlerimiz Gölgem, yalnızca marazi insan zihni. Ne ağaç ne güneş ne yollar.
Parçalanan neyin kendini parçaladığını biliyor ama itirafı eksik: Gölgem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder