10 Eylül 2023 Pazar

Tarihler çığ gibi birikir

Gölgem,

Sana sabah sabah yazıyorum. Uyandım ve yazmaya başladım. Bugün de iş görüşmesine gideceğim. Bir tedirginlik. İşsizliğin verdiği güvensizliğin kimlikmişçesine, korkuymuşçasına, sinmişlikmişçesine üzerime yığılan bir tedirginliği. Neredeyse altı aydır işsizim. Geçici işler, siyasi kampanyalar. Akşam yalnızca yatacak bir yerim oluyordu ve karnım doyuyordu. Otobüs biletim veya beni bir yerden alıp bir yere götürecek araçlar bulunuyordu. Çoğunlukla kaldığım yerleri hep yürüme mesafesi içinde seçiyordum.

Bayramlarda, yılbaşlarında kartpostal tezgâhı açan arkadaşlara yardım ettim. Kitap fuarlarında standlarda çalıştım. Zarflamalar yaptım, etiketler yazdım, tanıtım broşürleri dağıttım. Ne gelirse elimden, günü birlik, birkaç günlük veya birkaç haftalık. Sonra geceleri sığındığım, yüzlerden saklandığım bu odaya gelip yazılar, mektuplar, günlükler yazdım. Büyük hayaller kurdum. Kitaplarımın düşlerine daldım. Kapaklarına, arka kapağına, resmime, okuyanların eleştirilerine daldım.

Dün dediler ki, gel görüşelim bize bir adam lazım. Ama nasıl bir adam bilmiyorum. Ne yapılacak bilmiyorum. Ona gideceğim işte. Seninle paylaşmak istedim bunu Gölgem, beni nerelere sürüklüyorsun diye dertlenme.

Paylaşacak başka kimim var ki?

Güneş yükseliyor. Gölgeler kısalıyor. Sen de kısalacaksın dışarıya çıktığımızda. Karşıki evin çatısını aşmış bir donuk şubat güneşi. Sarı top. Kendisini ısıtmaktan aciz. Hava tam istediğim gibi. Soğuk. Sıcağın vıcığı yok. Bir güvercin çatının oyuğuna sığınmış. Uyuyor. Başı kanadının altında.

Çaydanlığı küçük tüpe oydum. Radyoyu açtım. Sonra konuşmaya başladım kendimle, yüksek sesle. Kimseler yok. Karşımdaki beni yataktan kaldırdım güya.

“Günaydın,”

"Günaydın.”

“Nasıl rahat uyudun mu? Hava çok soğuktu.”

“Sen hiç örtünmedin.”

“Ben örtünmem. Üşümem. Üşüdüğümde zaten sana sokuldum”.

“Çay birazdan hazır olacak. Biraz da dünkü ekmeği kızartırım tavada.

“Ne güzel.”

“Bugün görüşmeye gideceğim. Olursa ne iyi olacak. Hüseyinin evini de işgal ettik. Okul tatil olmasaydı zor kalırdık burada.”

“Evet.”

Konuştum, konuştum.

Hani o intihar eden İtalyan vardı ya, Yaşama Uğraşını yazan, Pavese, Cesar. Biri çok mu konuşuyor, bil ki yalnızdır, demiş.

Konuştum, konuştum.

Yatağı topladım. Sigara küllüğünü çöp poşetine silkeledim. Çayı demledim. En temiz görünen gömleğimi aradım sandıkta. En temiz pantolonu, çorabı. Giydim. Ayakkabıların üzerindeki çamuru suyla temizledim. Bezle parlattım.

İki gündür yazamadım. Ya ben yorgundum ya da zaman.

Zamanın yorgunluğu benim yorgunluğuma pek benzemiyor.

Zaman, her gün kendini yenilerken yaşlanmıyor. Ama benden saniye saniye, dakika dekika, saat saat, gün gün, hafta hafta, ay ay, yıl yıl alıp uzaklaştırıyor doğduğum gününün tazeliğinden, zaman. Beni an be an yok ediyor kendi tazelenmesi adına.

Nedir zaman Gölgem, nedir tarih?

Zaman yalnızca bir uzam gibi geliyor.

O her şeyin içinden geçip gidiyor bir boyut olarak. Tekrarsız, biteviye, tekdüze... Hesabı yok, kitabı yok, sorumluluğu yok, kararı yok. Bir geçiş içimizden.

Tarih, insanın zamana dip not düşmesi.

Olaylara, insanlara, kurumlara, günlere, akşamlara, doğumlara, ölümlere, aylıklara, devrimleri, yenilgilere, zaferlere dip not düşmesi.

Tarihler çığ gibi birikir de birikir.

Onun tarihi, bunun tarihi, kişisel tarih, siyasal tarih, doğa tarihi, edebiyat tarihi, sinema tarihi...

Özelleşir de özelleşir tarih. Yorumlanır da yorumlanır. Parçalanır da parçalanır.

Zamanı tarih adına ölçekleyen bir de takvim var. Binlerce yıl sürmüş uğraşların, denemelerin ardından zaman – tarih – takvim çıkmış karşımıza.

Artık kimileyin tarihi zamanın yerine kullanıyoruz, kimileyin takvimi tarihin yerine. Devam etmekte maceramız oysa. Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın nasıl ölçeklenirse ölçeklensin.

Ölünce zamanım bitecek, tarih olacağım. O kadar. Ölüm günümüz takvime işlenecek birilerince. O kadar.

Ama Gölgem sensiz sarınmayacağım toprağa. Ne sen benim yokluğuma yanacaksın ne ben seni bırakıp gitmenin acısını duyacağım. Toprağın içinde kimsenin adını sayıklamayacağım. Toprakı toprak olmaktan çıkacak. Şarkılar söyleyeceğim.

Gülen bir çalı.

Hiç yorum yok:

Bir Bildiri Hakkında

Tarih: 09.12.2023 Yazar: Zühtü Kayalı LUDWİG WİTTGENSTEİN VE MANTIKSAL FELSEFE İNCELEMELERİ (TRACTATUS) LUDWIG WITTGENSTEIN AND LOGIC PHILOS...