akşama ermenin sabaha bıraktığı
bir sis bulanıklığı
cam karanlık
kinayelerle çevrilen soru kumkumaları
nihayetsiz öykülerdir
anlatır sırçalara
cam karanlık
kaçakçıların başa sardığı
bellerine doladığı
yalnızlığın adı
cam karanlık
korkuluklardaki zakkumun
dağa batışı sorgusuz sualsiz
sınırları
cam karanlık
siyahtan beyaza
sarkacın uzandığı uçlar
kırpıştırılmış kirpik ürpertisi
cam karanlık
bir seyrimeyse aşk cam karanlık
kuzgun karasına dönüşüyor dünya
paydalar kaybetmiş paylarını
sıfırlanıyor denge
cam karanlık
limitlerinden soyunmuş
insan serileri
ıraklaşıyor mekanik ömrümden
yakınsayan sınır bir ölümlüktür
cam karanlık
kırgız bir atlının çevikliğinde geçiyor akşamlar
çadırlar beton
duvarlar ayaz
kan sütunundan direkler tutuyor tavanı göğe
salgieri’nin günahına ortak
bir mozart ölüyor requem’inde
sabah öğle ve akşam
cam karanlık
kum fırtınaları
teslim almış kulelerini
kaleler gibi yalnızdık
cam karanlık
karanlık masa başları
titreşimsiz ses telleri
beynin derin kıvrımları
damarda ağlayan kan
cam karanlık
ölü sevici bir ömür
şişlenmiş
kanlanmış
yeniden üretilmiş bir yumru
ur gibi büyür dünya
büyür
yarılır
kanar
bitkin düşer annem
ışın şua kobalt 60 yol çöl
cam karanlık
ölümle nöbette
kırılan öfke
örtülen ceset
kaybolan nefes
ipek telinde can
bir titremenin geriliminde
yani malik değil silah tetiğin ilmine
bıçağın
makasın
kementin
zehrin simyasına
acımasız bir şehir ki susuşları
cam karanlık
göl güllenir
kollanır arsenik
sarılanır su
kükürt kusar kıyı
kirlenir okyanus
yayılır petrol
vurur bedenini suya yunus
gözleri
cam karanlık
yollar
otobüsler
sisli dağlar
karlı beller
buzlu camlar
ardımda kalanı
önüme düşecek olan tüketiyor
kaygısız
tasasız
ölüm yitirmiş anlamını
aşk
sevgili
düş
tutsaklıklarından bağsızım
tuzaklar vız geliyor bana
savrulan sigara dumanı
yitip gidiyor
cam karanlık
hücre hücre bir isyan büyüyor bedende
kofullaşıyor çekirdekler
kanı kandırıyor
suyu yakıyor amansız ateşlerinde
ur büyüyor
annem küçülüyor
cam karanlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder