Sınırları, surları yıkmak isteyenlere sorulacak soru, "o halde niçin bu sınırları, surları yaptın, yapılmasına izin verdin, göz yumdun, ses çıkarmadın?" olmalıdır. "Sınırlar, surlar zaten vardı" diye yanıtladıkları taktirde o zaman "başkalarının yıkamadığını, yıktığını sandığında bile arkadan tekrar başka bir formda yükseldiğini gördüğünü bildiklerini anladıklarında, sen nasıl yıkacaksın?" olmalıdır. "gücümle" diye yanıtladığında o işte gücü sorgulaman gerekecektir.
Sonunda görülecektir ki, yıkmaya çalıştığımız sınırlar, surlar aslında en baştan yıkılmak için başka bir"güç"ün önderliğinde ve "zor"la kurulmuştur.
O zaman mücadele, güce -ve özellikle zora- tabi olup olmama mücadelesi olmalıdır.
Fernando Pessoa işte bu nedenle ayaklanıp ellerinde bayraklarla yollara dökülenlere sırtını dönmüştür.
Sınırların, surların yıkılmasını istemek değil; sınırları, surları görmezden gelmek. Sır buradadır. Eğer her seferinde bir sınıra bir sura saldırmaya kalkarak sınırları, surları yıkacağımızı sanıyorsak, şunu anlamalıyız: Her seferinde yeni surlar ve yeni sınırlar olacaktır.
Savaşçının açmazı budur:
Her zaman önlerinde kendilerinden kaynaklanan -güce dayanan, zordan beslenen- sınırlar ve surlar olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder