16 Ocak 2010 Cumartesi

Sınırlar surlar

Sınırları, surları yıkmak isteyenlere sorulacak soru, "o halde niçin bu sınırları, surları yaptın, yapılmasına izin verdin, göz yumdun, ses çıkarmadın?" olmalıdır. "Sınırlar, surlar zaten vardı" diye yanıtladıkları taktirde o zaman "başkalarının yıkamadığını, yıktığını sandığında bile arkadan tekrar başka bir formda yükseldiğini gördüğünü bildiklerini anladıklarında, sen nasıl yıkacaksın?" olmalıdır. "gücümle" diye yanıtladığında o işte gücü sorgulaman gerekecektir. Sonunda görülecektir ki, yıkmaya çalıştığımız sınırlar, surlar aslında en baştan yıkılmak için başka bir"güç"ün önderliğinde ve "zor"la kurulmuştur. 

O zaman mücadele, güce -ve özellikle zora- tabi olup olmama mücadelesi olmalıdır. 

Fernando Pessoa işte bu nedenle ayaklanıp ellerinde bayraklarla yollara dökülenlere sırtını dönmüştür.

Sınırların, surların yıkılmasını istemek değil; sınırları, surları görmezden gelmek. Sır buradadır. Eğer her seferinde bir sınıra bir sura saldırmaya kalkarak sınırları, surları yıkacağımızı sanıyorsak, şunu anlamalıyız: Her seferinde yeni surlar ve yeni sınırlar olacaktır. 

Savaşçının açmazı budur: 

Her zaman önlerinde kendilerinden kaynaklanan -güce dayanan, zordan beslenen- sınırlar ve surlar olacaktır.

Hiç yorum yok:

Ben Şimdi Ölmedim

- Meçhul bir Ömer'e. Bir şiirin hikayesi, şiir yazılırken anlatılmaya başlar. Şiirle beraber hikaye yazılır. Ben şimdi ölmedim. Her iste...